CHP grubu devrim yasalarını görüşüyor (III)

 
CHP grubu devrim yasalarını görüşüyor (III) CHP grubu devrim yasalarını görüşüyor (III)

”Adalet bakanı peygamberlerden ve yönetim anlayışlarından uzun uzun örnekler verir. Özellikle cumhurbaşkanına halife unvanı vererek hilafet makamını kurtarma çabası içinde olanlara uyarıcı niteliktedir. Sonra, bir yıl önce Hoca Şükrü’nün yazdığı, “Halife TBMM’nin üstündedir” iddiasında bulunan broşüre karşı kaleme aldığı “Hilafet ve Hâkimiyet-i Milliye” kitabını hatırlatır. Buna engel var mıdır? Millet ‘kendi işimi ben yapacağım, neden başkası zorla yaptırsın’ derse neden dince uygun olmasın? Millet diyor ki, ‘Vekile ihtiyacım yoktur, milletler için en yararlı hükümet şekli demek olan cumhuriyet ile kendi işimi kendim göreceğim. İnançla ilgisi yoktur. İmam-ı Azam, imam-ı Şafi gibi büyük âlimlere imam denmesi bundandır. Zira hak milletindir. “Ayet yoktur” sözü grupta dalgalanma yaratır. “Allah sizi milletimizle beraber payidar etsin!” diyor. SESLERİ KESİLİRİşte bu vurgulardır ki Mustafa Kemal Paşa’ya duyulan saygı ve sevgiyi araç yapıp onu halife seçtirerek hilafet kurumunu yaşatmaya çabalayanların sesini keser. Yeri gelmişken bugün bile kamuoyunda yer bulan bir iddiaya daha grup toplantısında son noktanın konulduğunu vurgulamak isterim. Nerede halifedir? Adalet dağıtmakta, hak olmayanı yasaklamakta halifedir. Esastan ve şekilden batıl olan bu usule karşı millet, duygularını, kanaatini ve harekâtını ortaya koymuştur. Özetle şöyle der: “Millet dilerse halifeyi seçer ve onun yönetim anlayışına kayıt getirmez. Kimin halefidir, Allah’ın halefidir. Neden? Çünkü onların Seyit Bey’in haklılığını bilecek kadar kültür seviyeleri yüksektir. İmam tabirine gelince: İmam, önder ve kendisine uyulan, önde giden demektir. O zaman da cumhuriyet olur. Seyit Bey’e göre hilafetin kaldırılması gibi bir konuda atılacak adım bilinçli olmalıdır. Bu nedenle 3 Mart 1924 günü yapılacak olan Meclis tartışmalarında sesleri gür çıkmayacaktır. Kastettiği hilafetin kaldırılmasıdır. Bütün medeniyet âlemi almış yürümüş, gelişme yolunda dev adımlarla gidiyor. Hilafetin, dini ve siyasi mahiyeti tüm yönleriyle bilinmelidir. ” Sözleri aslında bilgisizlikten kaynaklanan kimi savunuları bertaraf etmeye dönüktür. Dilerse halifenin yönetimine kimi kayıtlar koyar, bu şartlı hükümettir yani meşruti yönetimdir. Fakat bunlar Hz. Seyit Bey, gülüşmeler, “Bravo” sesleri arasında noktayı koyar:“Efendiler! Halk bu haklarını anlamazmış, bilmezmiş. “Hilafet, hilafet” diye çökmüş gitmişiz. İslam’da vekâlet konusundaki açıklamaları da çarpıcıdır. Kuranıkerim de bunun uygunluğuna işaret ediyor…”Tam bu sırada Yahya Galip Bey’in yüzünde mesut ve gurur dolu bir gülümseme belirmiş olsa gerek. Bundan sonra olsun anlatalım, uyaralım, aydınlatalım ve bu zavallı memleketi artık yürütelim. Ne malımız, ne canımız, ne mülkümüz kalmış. İcma-i ümmet ile kastettiği İslam bilginlerinin bir konu üzerinde içtihat yoluyla verdikleri hükümde birleşmeleridir. Hilafetten maksat adalet dağıtmak konusudur. ",Hilafetin kaldırılmasına yönelik itirazlar, yaşamın gerçekleriyle karşılaşınca sessizleşir. Şu halde Hazreti Davut Aleyhisselam halifedir. . İstanbul’u Türklerin elinde bırakan etken tek başına Türk milletinin kıyamı ve kazandığı zaferdir. Açıklama en çok Yahya Galip Bey’i mutlu eder, “Şu azamete bak, hay Allah razı senden olsun!” diyerek açıklamayı alkışlar. Halk Partisi grubunda 2 Mart 1924 günü kürsüye gelen Adalet Bakanı Seyit Bey’in ilk sözü, “Yapılmak istenen, en büyük inkılaptır” olur. ”Hilafet çığırtkanlığı yapanlara duyurulur!Kaynakça Halk Partisi grup tartışmaları için bkz. Halifeye de ‘imamü-ı Müslimin’ (Müslümanların imamı) denir. Nedir o? İngiltere’nin İstanbul’u hilafet merkezi olduğu için Türklere bıraktığı safsatası… Bakın İsmet Paşa özetle nasıl yanıt veriyor. 403-439. Bu kelimelerde kutsal bir anlam yoktur. Hilafet, sözlükte ‘halef olmak’ demektir. Konuşması uzundur ama girişte kurduğu cümle aslında özettir: “Hilafet meselesi dinsel olmaktan çok dünyasal bir konudur. İkincisi, Cumhuriyetin, bu egemenlik anlayışını perçinlemiş olmasıdır. Hatta bir bilim dalına özgü mesleklerde öncü olan en büyük âlimlere de ‘imam’ denir. Yapacağı açıklamaların konuyla ilgili yıllarca yaptığı birikimin sonuçları olduğunu vurgular. Yani haleftir. Kuranıkerim’de de Türkiye’deki gibi bir İslam hilafeti hakkında her hangi bir ayet yoktur. ’ O halde buna kim ne der? Kimse bir şey diyemez. Millet hiçbir kişiye vekâlet vermez yani bir halife, bir imam seçmezse hilafet yok demektir. İtirazcıların tavrını Erzurum milletvekili Ziyaeddin Efendi dillendirir, “Hadis-i şerif, icma-i ümmet vardır” der. Şu açıklaması çok anlamlıdır: “Şimdi bu iki kelimenin yani halife ve imam tabirlerinin anlamlarını açıklayayım. İlki Milli Mücadelenin başından beri dillendirilen egemenliğin Türk milletinde olduğudur. Bu mu hilafetin güzellikleri efendiler? Artık yürüyelim, dirilelim. Türk milletini temsil eden tek yüce makam TBMM’dir. Grup sıralarından gelen “Yaşa, hocam yaşa”, “Söyle, lezzetle dinliyoruz” sesleri aslında Aydınlanmanın getirdiği takdir olur. Bu görüş Sevr Antlaşması’nda yer bulmuştur. Burada mutlak yönetim vardır. ”HALİFE VE İMAMSeyit Bey der ki “Kuranıkerim’de ‘halife’ ve ‘imam’ tabirleri vardır. Harap olmuşuz. Yücel Demirel-Osman Zeki Konur (Hazırlayan), CHP Grup Toplantısı Tutanakları (1923-1924), Bilgi Üniversitesi Yay, İstanbul, 2002, s. Çünkü bugün kitaplarda mevcut olan, lisanlarda deveran eden hadislerin bir kısmı yalandır… Sonradan uydurulmuştur. Anlatalım, bildirelim, görevimizdir. Bu anlayış İslama da aykırı değildir. “Bu görüş, Lloyd George görüşüdür ve Sevr Antlaşması’ndan önce mütareke ile işgallerin başlamasının ardından, vatan her taraftan istilaya uğradığı zaman ortaya sürülmüştür. Seyit Bey, Osmanlı ve İslam tarihinden örnekler de verir, İslam dünyasının Osmanlı hilafetini tanımama ve Osmanlı padişahlarını halife olarak görmeme eğilimlerini halife yanlılarının yüzüne adeta çarpar. O, gruba uzmanı olduğu dinsel yönü ile ilgili açıklama yapar. Halife de ‘halef’ demektir. Memleket yoksulluk içinde kalmış. ",. Çünkü onlar bu kurumun işlevsizliğini yaşayarak deneyimlemiştir. Biz bunların arkasından boynu bükük yetim gibi bakıp bakıp da ‘Göçtü kervan kaldık dağlar başında’ mı diyelim?”Seyit Bey’in konuşması pek çok gerçeğin vurgusudur. Millete ait hukuk ve kamu işlerindedir. Peygamber hakkında veya sonra gelecek olan halifeler hakkında değildir. Seyit Bey bu itirazı kabul etmez, şu cümle ile açıklar: “Hadisten maksat sahih, aslına uygun hadistir. Bunun içindir ki mahalle imamlarına da, cami imamlarına da imam denir. Halk anlamamış, bilmemiş ise kabahat onlarda değil anlatmayanlardadır. Üçüncüsü egemen olan Türk milletinin kendi üzerinde, -bu ister cumhurbaşkanı ister halife unvanıyla anılsın- bir kişi veya kurum kabul etmeyeceğidir.

CHP grubu devrim yasalarını görüşüyor (III)

”Adalet bakanı peygamberlerden ve yönetim anlayışlarından uzun uzun örnekler verir. Halifeye de ‘imamü-ı Müslimin’ (Müslümanların imamı) denir. Seyit Bey, Osmanlı ve İslam tarihinden örnekler de verir, İslam dünyasının Osmanlı hilafetini tanımama ve Osmanlı padişahlarını halife olarak görmeme eğilimlerini halife yanlılarının yüzüne adeta çarpar. O, gruba uzmanı olduğu dinsel yönü ile ilgili açıklama yapar. Bütün medeniyet âlemi almış yürümüş, gelişme yolunda dev adımlarla gidiyor. İmam tabirine gelince: İmam, önder ve kendisine uyulan, önde giden demektir. Halife de ‘halef’ demektir. Memleket yoksulluk içinde kalmış. İslam’da vekâlet konusundaki açıklamaları da çarpıcıdır. Yücel Demirel-Osman Zeki Konur (Hazırlayan), CHP Grup Toplantısı Tutanakları (1923-1924), Bilgi Üniversitesi Yay, İstanbul, 2002, s. Yapacağı açıklamaların konuyla ilgili yıllarca yaptığı birikimin sonuçları olduğunu vurgular. Seyit Bey bu itirazı kabul etmez, şu cümle ile açıklar: “Hadisten maksat sahih, aslına uygun hadistir. Özetle şöyle der: “Millet dilerse halifeyi seçer ve onun yönetim anlayışına kayıt getirmez. “Ayet yoktur” sözü grupta dalgalanma yaratır. Nerede halifedir? Adalet dağıtmakta, hak olmayanı yasaklamakta halifedir. ",Hilafetin kaldırılmasına yönelik itirazlar, yaşamın gerçekleriyle karşılaşınca sessizleşir. Açıklama en çok Yahya Galip Bey’i mutlu eder, “Şu azamete bak, hay Allah razı senden olsun!” diyerek açıklamayı alkışlar. Harap olmuşuz. İlki Milli Mücadelenin başından beri dillendirilen egemenliğin Türk milletinde olduğudur. Anlatalım, bildirelim, görevimizdir. Peygamber hakkında veya sonra gelecek olan halifeler hakkında değildir. Bundan sonra olsun anlatalım, uyaralım, aydınlatalım ve bu zavallı memleketi artık yürütelim. Burada mutlak yönetim vardır. Buna engel var mıdır? Millet ‘kendi işimi ben yapacağım, neden başkası zorla yaptırsın’ derse neden dince uygun olmasın? Millet diyor ki, ‘Vekile ihtiyacım yoktur, milletler için en yararlı hükümet şekli demek olan cumhuriyet ile kendi işimi kendim göreceğim. Kimin halefidir, Allah’ın halefidir. Bu anlayış İslama da aykırı değildir. Bu nedenle 3 Mart 1924 günü yapılacak olan Meclis tartışmalarında sesleri gür çıkmayacaktır. Grup sıralarından gelen “Yaşa, hocam yaşa”, “Söyle, lezzetle dinliyoruz” sesleri aslında Aydınlanmanın getirdiği takdir olur. O zaman da cumhuriyet olur. ” Sözleri aslında bilgisizlikten kaynaklanan kimi savunuları bertaraf etmeye dönüktür. ”Hilafet çığırtkanlığı yapanlara duyurulur!Kaynakça Halk Partisi grup tartışmaları için bkz. Kastettiği hilafetin kaldırılmasıdır. Konuşması uzundur ama girişte kurduğu cümle aslında özettir: “Hilafet meselesi dinsel olmaktan çok dünyasal bir konudur. Millete ait hukuk ve kamu işlerindedir. 403-439. Biz bunların arkasından boynu bükük yetim gibi bakıp bakıp da ‘Göçtü kervan kaldık dağlar başında’ mı diyelim?”Seyit Bey’in konuşması pek çok gerçeğin vurgusudur. İcma-i ümmet ile kastettiği İslam bilginlerinin bir konu üzerinde içtihat yoluyla verdikleri hükümde birleşmeleridir. Hatta bir bilim dalına özgü mesleklerde öncü olan en büyük âlimlere de ‘imam’ denir. Özellikle cumhurbaşkanına halife unvanı vererek hilafet makamını kurtarma çabası içinde olanlara uyarıcı niteliktedir. Hilafetin, dini ve siyasi mahiyeti tüm yönleriyle bilinmelidir. Yani haleftir. “Hilafet, hilafet” diye çökmüş gitmişiz. . ’ O halde buna kim ne der? Kimse bir şey diyemez. Üçüncüsü egemen olan Türk milletinin kendi üzerinde, -bu ister cumhurbaşkanı ister halife unvanıyla anılsın- bir kişi veya kurum kabul etmeyeceğidir. ",. Seyit Bey’e göre hilafetin kaldırılması gibi bir konuda atılacak adım bilinçli olmalıdır. İkincisi, Cumhuriyetin, bu egemenlik anlayışını perçinlemiş olmasıdır. İstanbul’u Türklerin elinde bırakan etken tek başına Türk milletinin kıyamı ve kazandığı zaferdir. Çünkü onlar bu kurumun işlevsizliğini yaşayarak deneyimlemiştir. Sonra, bir yıl önce Hoca Şükrü’nün yazdığı, “Halife TBMM’nin üstündedir” iddiasında bulunan broşüre karşı kaleme aldığı “Hilafet ve Hâkimiyet-i Milliye” kitabını hatırlatır. Zira hak milletindir. Dilerse halifenin yönetimine kimi kayıtlar koyar, bu şartlı hükümettir yani meşruti yönetimdir. Kuranıkerim’de de Türkiye’deki gibi bir İslam hilafeti hakkında her hangi bir ayet yoktur. Türk milletini temsil eden tek yüce makam TBMM’dir. Halk Partisi grubunda 2 Mart 1924 günü kürsüye gelen Adalet Bakanı Seyit Bey’in ilk sözü, “Yapılmak istenen, en büyük inkılaptır” olur. Millet hiçbir kişiye vekâlet vermez yani bir halife, bir imam seçmezse hilafet yok demektir. Bunun içindir ki mahalle imamlarına da, cami imamlarına da imam denir. Yeri gelmişken bugün bile kamuoyunda yer bulan bir iddiaya daha grup toplantısında son noktanın konulduğunu vurgulamak isterim. Ne malımız, ne canımız, ne mülkümüz kalmış. Kuranıkerim de bunun uygunluğuna işaret ediyor…”Tam bu sırada Yahya Galip Bey’in yüzünde mesut ve gurur dolu bir gülümseme belirmiş olsa gerek. İnançla ilgisi yoktur. Şu açıklaması çok anlamlıdır: “Şimdi bu iki kelimenin yani halife ve imam tabirlerinin anlamlarını açıklayayım. Şu halde Hazreti Davut Aleyhisselam halifedir. Fakat bunlar Hz. Bu kelimelerde kutsal bir anlam yoktur. Hilafet, sözlükte ‘halef olmak’ demektir. “Bu görüş, Lloyd George görüşüdür ve Sevr Antlaşması’ndan önce mütareke ile işgallerin başlamasının ardından, vatan her taraftan istilaya uğradığı zaman ortaya sürülmüştür. “Allah sizi milletimizle beraber payidar etsin!” diyor. Seyit Bey, gülüşmeler, “Bravo” sesleri arasında noktayı koyar:“Efendiler! Halk bu haklarını anlamazmış, bilmezmiş. Bu mu hilafetin güzellikleri efendiler? Artık yürüyelim, dirilelim. Nedir o? İngiltere’nin İstanbul’u hilafet merkezi olduğu için Türklere bıraktığı safsatası… Bakın İsmet Paşa özetle nasıl yanıt veriyor. Bu görüş Sevr Antlaşması’nda yer bulmuştur. Neden? Çünkü onların Seyit Bey’in haklılığını bilecek kadar kültür seviyeleri yüksektir. SESLERİ KESİLİRİşte bu vurgulardır ki Mustafa Kemal Paşa’ya duyulan saygı ve sevgiyi araç yapıp onu halife seçtirerek hilafet kurumunu yaşatmaya çabalayanların sesini keser. Hilafetten maksat adalet dağıtmak konusudur. Çünkü bugün kitaplarda mevcut olan, lisanlarda deveran eden hadislerin bir kısmı yalandır… Sonradan uydurulmuştur. ”HALİFE VE İMAMSeyit Bey der ki “Kuranıkerim’de ‘halife’ ve ‘imam’ tabirleri vardır. İtirazcıların tavrını Erzurum milletvekili Ziyaeddin Efendi dillendirir, “Hadis-i şerif, icma-i ümmet vardır” der. Esastan ve şekilden batıl olan bu usule karşı millet, duygularını, kanaatini ve harekâtını ortaya koymuştur. Halk anlamamış, bilmemiş ise kabahat onlarda değil anlatmayanlardadır. İmam-ı Azam, imam-ı Şafi gibi büyük âlimlere imam denmesi bundandır.